- “İsrail, Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze, Mısır’da Sina Yarımadası ile Suriye’de Golan Tepeleri’ni işgal etti. BM İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini istedi. Yasadışı kabul edilse de İsrail işgallerini sürdürdü.”
- “Hamas ortadan kalksa bile İsrail’in yayılma hedefi durmaz. İsrail’in hedeflerinin Filistin ile sınırlı kalacağını kanıtlayan bir gösterge yok. Golan Tepeleri’ni geri vermeye niyetli olmadığı da ortada.”
Emekli büyükelçi Onur Öymen Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Filistin’de bu saatten sonra iki devletli çözüm ne kadar mümkün?
İki devletli çözüm BM’nin 1947-1948 tarihli ve daha sonraki kararlarında öngörülmüştü. Fakat başta İsrail olmak üzere bazı bölge devletlerinin buna karşı çıkması üzerine bu çözüm hayata geçirilememiştir. BM 1947’de kabul ettiği 181 sayılı kararı ile Filistin’i Yahudi ve Arap olmak üzere iki devlete bölme kararı verilirken İngiliz ordusunun geri çekilmesi ile Filistin toprakları üçe ayrılacaktı. Arap devletinin kurulacağı bölüm Batı Celile, Akka, Batı Şeria ile Aşdod’un kuzeyinden güneyde Refah kentine kadar uzanan güney sahili ve Mısır sınırı boyunca çölün bir kısmını içine alan 11 bin kilometrekarelik bir alandı. İsrail Hayfa’dan Tel Aviv’e kadar uzanan sahil şeridi, Doğu Celile, işgal altındaki Filistin topraklarının kuzeydoğu sınırı ve Necef Çölü’nün çoğunluğunu kapsayan 15 bin kilometrekarelik bir alanda kurulacaktı. Kudüs ve Beytüllahim ile bunlara komşu bölgelerin yer aldığı 3. Bölüm ise uluslararası koruma ile yönetilecekti.
‘ORTAK ZEMİN MÜMKÜN DEĞİL’
Ancak BM’nin bu kararı İsrail’in kararın ötesine geçen yayılmacı politikası nedeniyle hayata geçirilemedi. Hatta İsrail yayılma politikasını ileri götürerek 1967’de Batı Şeria, Doğu Kudüs, Gazze ve Mısır’da Sina Yarımadası ile Suriye’de Golan Tepeleri’ni işgal etti. BM, İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesini istedi. Uluslararası hukuka göre işgal altındaki topraklarda bulunan tüm Yahudi yerleşimleri yasa dışı kabul edilse de İsrail işgallerini sürdürmeye devam etmiştir. Bugünkü koşullarda, bölge ile ilgili devletlerin arasında bu konuda ortak bir zemin bulmak bence mümkün değildir.
‘GİTMEK ZORUNDA KALDILAR’
- İsrail’in kurulma sürecini de göz önüne aldığınızda Hamas’ın ortadan kalktığı bir senaryoda İsrail’in genişlemesi durur mu?
İsrail’in kuruluş aşaması yeterince değerlendirilmeden bugünkü gelişmeleri anlamak zor. 20. yüzyılın başlarında Filistin’de yaşayan Yahudi nüfusuyla toplam nüfusun küçük bir bölümünden ibaretti. Fakat daha sonra bölgede bir İsrail devleti kurulması amacıyla ile yürütülen siyasi çalışmalar ve mücadeleler sırasında bazı Avrupa ülkelerinden ve Rusya’dan çok sayıda göçmenin İsrail’e yerleştirilmesi politikası çerçevesinde bölgede yaşayan Filistinliler çeşitli yöntemlerle, bazen zorla ve terör tehdidine maruz bırakılarak evlerini ve bölgelerini terk etmek zorunda kalmışlardır. Bugünkü meselenin özünde bu yatar.
‘AKTİF DİPLOMASİ UYGULANMALI’
Şimdiye kadar topraklarını terk etmek zorunda kalan Filistinlilerin sayısı 6.4 milyona ulaşmıştır. Yıllardan beri bu Filistinlilerin birçoğu vatansız olarak başka ülkelerde yaşamaktadır. Bu nedenle, bugünkü gelişmeleri göz önünde bulundurarak değerlendirmek lazımdır ve İsrail’in genişlemeye yönelik politikalarını bugünkü koşullarda değiştirmesini beklemek gerçekçi değildir. Hamas ortadan kalksa bile İsrail’in yayılma hedefi durmaz.
- 7 Ekim Ortadoğu için büyük bir değişimin başlangıcı olabilir mi, adım adım Büyük İsrail, diye adlandırılan hedef mi gerçekleştiriliyor?
Geleceğe yönelik tahminlerde bulunmak zordur. Çünkü bu sadece İsrail’in politikasına bağlı değil. Bölgedeki başka faktörlerin, başka unsurların, başka devletlerin yaklaşımlarını da dikkate almak lazım. Hatta bugünkü durumla yetinilmesi ihtimali de zayıf. Bugünkü koşullarda, İsrail’in yeni yerleşim bölgeleri kurmak ve daha önce yaptığı gibi şimdi de Gazze’yi kendi etki alanına almak hususundaki çabaları ortadadır. Bu koşullarda İsrail’in genişleme politikasından vazgeçmesini beklemek bence gerçekçi olmaz.
- İsrail’in yayılması, Filistin dışında başka ülkelere de uzar mı, böyle bir tehdit öngörüyor musunuz, Ortadoğu’daki ülkelerin haritalarının yeniden çizilme ihtimali var mı?
İsrail’in genişleme hedeflerinin Filistin topraklarıyla sınırlı kalacağını kanıtlayan bir gösterge yok. Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’ni geri vermeye niyetli olmadığı da açıkça ortadadır.
‘UZLAŞI GERÇEKÇİ DEĞİL’
- Bölgede İran’ın durumu ve rolü nedir?
İsrail’in bölgedeki en büyük hasmı İran’dır. İran’ın nükleer silaha sahip bir devlet haline gelmesi İsrail’in en büyük endişe kaynağı. Daha önce 1981’de Irak’ın ve 2007’de Suriye’nin inşa etmeye başladıkları nükleer santrallar İsrail Hava Kuvvetleri tarafından imha edilmişti. İran’ın Hizbullah’a ve Hamas’a verdiği destek İsrail için sürekli bir endişe kaynağıdır. İsrail ve İran arasında bir uzlaşma zemini aramak bugünkü koşullarda gerçekçi değildir.
‘KUVVET GÖSTERİSİ’
- ABD ve Rusya arasındaki rekabet, Ortadoğu’ya nasıl yansıyor?
Amerika ve Rusya arasındaki rekabetin bütün dünyada farklı yansımaları görülmektedir. Ortadoğu’da Amerika’nın ve Rusya’nın farklı stratejik menfaatleri vardır. Bu menfaatler yalnızca İsrail meselesinden kaynaklanmıyor. Aynı zamanda bölgedeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının hem Amerika’nın hem de Rusya’nın politikalarını etkileyecek stratejik unsurlar olduğu ortada.
- Peki bölgede ABD’nin amacını nasıl okuyorsunuz?
Amerika, kurulduğundan beri İsrail’i desteklemeyi kendi stratejik çıkarlarının bir gereği olarak saymaktadır. İsrail kurulduktan hemen sonra ABD, İsrail’i tanımıştır ve bölge ile gelişmelerde en haksız olduğu durumlarda bile İsrail’i destekleme politikasını sürdürmüştür. Karşısındaki Filistinlilerin haklı olduğu pek çok konuda onlara destek olmaktan kaçınmıştır. Bu politikanın yakın gelecekte değişeceği ihtimalini de pek kuvvetli görmüyorum.
- ABD’nin gönderdiği uçak gemileri, düşürülen Türk SİHA’sını da göz önüne alarak değerlendirdiğinizde Türkiye’nin Suriye’deki terör örgütüne yönelik operasyonlarını etkiler mi?
Amerika’nın bölgeye gönderdiği büyük uçak gemileri ve savaş gemileri bir kuvvet gösterisi olarak değerlendirilmelidir. Amerika bu bölgedeki deniz kuvvetlerini çeşitli vesilelerle böyle güç gösterileri için değerlendirmiştir. Ama bu gemilerin doğrudan doğruya bir bölgesel veya uluslararası çatışmaya taraf olmaları ihtimali bence zayıf. Putin’in son demeçlerine rağmen Rusya ile Amerika arasında bölgede bir deniz savaşı olacağı ihtimalini de şimdilik gerçekçi görmüyorum.
‘KABUL EDİLEMEZ’
Türk SİHA’sının düşürülmesi hiç kabul edilemeyecek bir durumdur. Bir NATO ülkesinin başka bir NATO ülkesinin insansız hava uçağını düşürmesi gerçekten NATO’nun hiçbir kuralına uymamaktadır ve Türkiye-ABD ilişkilerine de zarar verecek niteliktedir.
- Türkiye’ye yönelik bir tehdit öngörüyor musunuz?
Bugünkü aşamada Türkiye’ye yönelik doğrudan bir tehdit kuvvetli ihtimal değildir. Ancak bölgede yaşanacak olumsuz gelişmelerin Türkiye’nin çıkarlarını ve güvenliğini etkilemesi beklenmelidir. Türkiye’nin bölgede ateşkesin sağlanması, barışın ve istikrarın yerleştirilmesi, uluslararası hukukun ve bölgedeki masum insanların hayatlarının korunması konularında aktif bir diplomasi uygulaması doğru olacaktır.
- Savaşın küresel ölçekte yayılma ihtimali var mı, dünya kutuplaşıyor mu?
Özellikle İran-Irak savaşı, Afganistan’daki gelişmeler, Azerbaycan-Ermenistan savaşı, Gürcistan-Rusya savaşı ve Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi ve Libya’daki gelişmeler savaşın fiilen bu bölgelere dayanmış olduğunu göstermektedir.
‘DÜNYA ÇOK KUTUPLU’
Bunun başlıca nedeni de ilgili devletlerin uluslararası ilişkilerin temel kuralları olan karşılıklı bağımsızlığa, egemenliğe ve toprak bütünlüğüne saygı gösterme gereğini çoğu zaman göz ardı etmeleridir. Aslında Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra tek kutuplu dünya fikrini savunan yazarlar ve düşünürler çıkmıştı. Fakat daha sonrasında yaşanan gelişmeler bunun doğru olmadığını bize gösterdi. Şimdi Çin’in de uluslararası ilişkilerde etkili bir aktör olarak ortaya çıkması ile çok kutuplu dünya düzeninden bahsedenler çoğalmıştır.
‘BARIŞ VE İSTİKRAR ÇOK UZAK’
- Türkiye böyle bir ortamda nasıl bir politika izlemeli?
Türkiye yüz yıldan beri bölgede barış, istikrar ve karşılıklı işbirliği, ortak güvenlik gibi kavramları savunan bir ülke olmuştur. Avrupa’da ve bölgede bu kadar üzün süre barış içinde yaşayan nadir ülkelerden biridir. Katliamın şiddetle ve kayıtsız şartsız tüm dünya ülkeleri tarafından kınanması lazımdır.
‘FALANGE, 2 BİN FİLİSTİNLİYİ ÖLDÜRDÜ’
Filistinlilerin veya İsraillilerin arasında yaşanan bu katliam ilk katliam değildir ve sonuncusu olması da maalesef beklenmemektedir. Örneğin, 1982 yılında Lübnan Felajinstleri İsrail’in koruması altındaki kamplarda 2 gün süren katliamla kadın ve çocuk ayırt
etmeden 2 binden fazla Filistinli müteciyi katletmiştir. İsrail hükümetinin kurduğu bir komisyon İsrail askerlerinin katliamı durdurmak için hiç çaba sarf etmediklerini belirtti ve İsrail’in bu katliamdan dolayı kusurlu olduğunu açıkladı. Buna benzer masum insanların hayatına mal olan çok sayıda saldırı gerek İsrail gerek Filistin örgütleri tarafından düzenlenmiştir.
‘TEPKİLER SONUÇ VERMEDİ’
İsrail ile Filistin arasında zaman zaman yapılan uzlaşma girişimlerine rağmen neticede şiddet iki ülke arasındaki ilişkilerde belirleyici konumda oldu. Bu katliamlar üzerine uluslararası toplumun gösterdiği tepkiler de maalesef sonuç verici olmadı. Bu karşılıklı katliamlar sorunu büsbütün çözümsüz hale getirmiştir. Filistin’in uzun süreden beri Batı Şeria ve Gazze olarak ikiye bölünmüş olması ortak bir Filistin yaklaşımının oluşturulmasını da güçleştirmektedir. İşgal edilen toprakların İsrail tarafından Filistin’e geri verilmemesi de uzlaşma yollarını tıkamaktadır.
ŞARM EL ŞEYH ZİRVESİ
Yapılan uluslararası zirve toplantıları da beklenen sonuçları vermemiştir. Bunun en belirgin örneklerinden biri de 1996 yılında İsrail’de yapılan çeşitli eylemler sonucunda 72 İsraillinin öldürülmesi üzerine dönemin ABD Başkanı Clinton’ın girişimi ile Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde bir dünya zirvesi düzenlenmesiydi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de katıldığı bu zirve beklenen olumlu sonucu vermemişti. Hatta Suriye ve Lübnan gibi ülkeler bu toplantıyı boykot etmişlerdi. Maalesef İsrail ile Hamas arasında yaşanan son saldırılar bölgede barışı tehdit eden ve çok sayıda masum insanın hayatına mal olan bazı devletlerin egemenlik haklarının fiilen ortadan kaldırılmasına yol açan olaylarla birlikte düşünüldüğünde Türkiye’nin civarındaki bölgenin uzunca bir süre daha barıştan ve istikrardan mahrum kalacağını göstermektedir.
EMEKLİ BÜYÜKELÇİ ONUR ÖYMEN KİMDİR?
1940’ta İstanbul’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. 1964’te Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında bakanlığın Kıbrıs’tan sorumlu şube müdürlüğü görevinde bulundu. 1988’de Kopenhag büyükelçisi, 1990’da Bonn büyükelçisi, 1995’te Dışişleri Bakanlığı müsteşarı, 1997’de NATO daimi temsilcisi olarak görev yaptı. 2002’de İstanbul milletvekili seçildi ve CHP genel başkan yardımcılığı görevine getirildi. Öymen, ‘Arka Plan: Teröre Yön Verenler’ adlı kitabında Ortadoğu’ya ayrıntılı biçimde dikkat çekmektedir.